Rahmetli babam banka müdürü olduğu için tayinler yüzünden Türkiye’nin pek çok ilini gezdiğimiz oldu. 1990-1991 gibi de hayal meyal Elazığ’da oturduğumuzu hatırlıyorum. İşte o zamanlar elime tutuşturulan iki tane LCD video oyunu vardı ki onları ise daha dün gibi net hatırlarım. Zira hayatımdaki ilk video oyunları da onlar idiler. 3,5 yaşlarındayken annemle ne zaman bir yere misafirliğe gitsek bu ikisini de yanımda götürür, sessiz sakin saatlerce bir köşede kendi başıma oynardım. Pilini bitirdiğim zaman babam da elimden tutar, seyyar tezgâhlardan bunlara pil taktırırdık. Hey gidi günler hey…
Bahsettiğim oyunlardan biri kalecilik yaptığımız bir oyunken bir diğeri de bir kurtla tavukların yumurtalarını topladığımız bir oyundu. Bu kalecilik oyununu Elazığ’ın kaçak ve çalıntı mallarıyla ün yapmış bir pazarından aldığımızı da biliyorum. Yumurta topladığımız oyunu ise Avrupa’da neredeyse gezmedik ülke bırakmayan dedem bu gezilerinin birinden dönerken getirmişti. Ben ve abim uzun süre bunları oynamaya devam ettik, fakat sonra eve Atari 2600 gelince açıkçası pabuçları dama atılmıştı. Çünkü artık abimle evimize koşuyor, Atari’yle coşuyor, kompütere meydan okuyorduk. Şimdi sokaklar bomboştu.
Zaman ilerleyip önce Aydın, sonra’da İzmir’e geri taşınınca iyice raflarda yatar olan bu iki makine. Annem de tuttu attı bir gün çöpe. Ona göre artık oynanmadığı gibi evde de yer kaplıyor, pislik yapıyordu. Açıkçası o zamanlar ben de fazla şikâyet etmedim fakat seçim bana kalsaydı da asla atmazdım. Lakin 5 yaşındaki bir çocuğun dirayetinden ne beklenir ki? Zaten artık abim de Atari’den hevesini aldığı için meydan tamamen bana kalmıştı, ortada gözle görünür ciddi bir sorun yoktu anlayacağınız.
Ta ki evimize internet giren 2005 yılına kadar (Evet hayli geç girdiğinin ben de farkındayım). Yeni oyunlara bir türlü ısınamayıp saadeti Retro oyunlarda bulan ben için eski oyunlarıma karşı duyduğum aşk iyice depreşmişti. LCD oyunlarıma, Atari’me, çakma Famicom’uma feci özlem duyuyor ve o oyunları tekrar bulup aynı hisleri tekrar yaşamaya çalışıyordum. Nihayetinde arayıp tarayıp bu iki LCD oyunumun adını da bulmayı başardım. İlki
Tronica firmasına ait Super Goal-Keeper oyunuydu. Hala çok güzeldi. Artık antika sayılıyordu ve fiyatı Türk parasıyla 150 lira civarlarında geziyordu. Ama ya diğeri? Ah o diğeri…
Diğeri ise resmen ciğerimi dağladı. Çünkü o bir zamanlar efsane olan, devrimsel nitelik taşıyan,
Nintendo’nun Game & Watch serisine ait Egg oyunuydu. Antikanın dibiydi, ultra kıymetliydi, retrocu için kutsal hazineydi. Ha siz şimdi “Onun pek çok Rus yapımı taklidi var, orijinal olduğuna emin misin?” diyeceksiniz. Evet, klonunun da resimlerini bulup baktım ve benimkisi kesinlikle orijinaldi. Üstelik bu konuda bir şahidim daha var.
Geçenlerde anneme Game & Watch’un resimlerini gösterdim. Resmi görünce anında hatırladı konsolu, “Sen çok küçükken oynuyordun bunu” dedi. “Anne” dedim, “Sen bunu Narlıdere’deyken çöpe atmıştın, şimdi ne kadar olduğunu biliyor musun?”. eBay’deki sayfayı açıp fiyatını gösterdim. Rakamı görünce bildiğin beti-benzi attı kadının, eli ayağı düştü, “Ay ben ne yapmışım böyle?” diye haykırdı.
Ekranda 380 Sterlin yazıyıordu. Minumum…http://www.ebay.co.uk/itm/Egg-Game-And-Watch-Nintendo-/282238466778?hash=item41b6b93ada:g:lEQAAOSwA3dYFh79